Fedailerin Kalesi Alamut: Hasan İbn-i Sabbah
Yazar Üzerine
Vladimir
Bartol 24 Şubat 1903’te doğmuştur. Eskiden Avusturya-Macaristan sınırları
içinde olan, şimdi ise İtalya’da bulunan Trieste’de yaşamıştır. Ailenin üçüncü
çocuğudur. Ailesi çocuklarını iyi bir eğitim ile yetiştirmiştir. Vladimir
Bartol; annesi tarafından resim, babası tarafından biyoloji eğitimi almıştır.
Mezun olduktan bir süre sonra serbest yazarlık yapmıştır. II. Dünya Savaşında
faşist hükümete karşı Yugoslavya Partizanları direniş hareketine katılmış,
savaştan sonra tekrar Trieste’e dönmüştür. En bilinen eseri “Alamut: Fedailerin
Kalesi”dir. Bu eser 1938 yılında yayınlanmış ve sonradan birçok dile
çevrilmiştir. Vladimir Bartol 12 Eylül 1967 yılında Ljubljana’da vefat etmiştir.
Kitap Üzerine
Vladimir Bartol’un
“Alamut” adlı kitabında karşımıza ilk çıkan durumlardan biri, bilinmeze duyulan
korkudur. Bunun açık bir örneği olarak, Alamut’ta yaşayan tüm fedailerin ve
cariyelerin Hasan İbn-i Sabbah’ı peygamber olarak görmesi gösterilebilir. Burada
yaşayan insanlardan sadece birkaçı Hasan İbn-i Sabbah’ı yüz yüze görebilmiş,
onunla konuşma şerefine erşebilmiştir. Hasan İbn-i Sabbah; İsmaili Davası’nın
başı olarak bilinmesiyle birlikte kendini peygamber olarak göstermeyi, bu dava
için çalışan fedailerin ve hareminde yer alan her cariyenin üzerinde büyük ve
korkutucu bir etki bırakmayı başarmıştır. Hasan İbn-i Sabbah’ın yarattığı bu
korku ve saygının temelinde ise; kendini birkaç insan dışında kimseye
göstermemesi, sadece kendine has bir alanda yaşaması ve insanların onu gerçekten
tanımaması, onu bilmesi yatmaktadır.
Hasan İbn-i
Sabbah kendisini İsmaili davasını çözmekle görevlendirmiş, bu yüzden de yanına
kendilerini feda etmeye gönüllü fedailer almıştır. Daha önce de bahsettiğimiz
üzere Hasan İbn-i Sabbah’ın o bölgede yaşayan insanların üstünde kurduğu otorite
ve korku çok fazladır. Fakat elbette Hasan İbn-i Sabbah’ın peygamberliğini ve
rütbesini sorgulayanlar vardır. Bu tür düşünceler ve sorgulamalar Hasan İbn-i
Sabbah’ı rahatsız etmemektedir ve güvenini sarsmamaktadır. Hasan İbn-i Sabbah
güçlü olmasının yanında fazlasıyla zeki bir adamdır. Bu zekasını otoritesini
güvende tutmak için de çoğu zaman kullanmaktadır. Zekasına dair verilebilecek
en iyi örnek ise askerlerine yapay bir cennet yaratmış olmasıdır. Bu yapaylığı
askerlerine yaşatmasını istemesinin nedeni ise otoritesini tekrar takrar
kanıtlamaktır: “Eğer insanlara bu
dünyadaki yaşamları esnasında cennetin kapısını açmanın bir yolunu bulamazsan,
peygamberlik etmekten peşinen vazgeçsen iyi olur.” Hasan İbn-i Sabbah bu
düşüncelerinin de etkisiyle fedailerin savaşa gitmelerinden bir gece önce
askerlerini sarhoş etmiş, ona haremindeki kızları sunmuş ve askerlerine cenneti
yaşatmıştır. Burada bahsettiğimiz cennet kavramı ise yasaklı olanın serbest
bırakılmış olmasıdır. Kitapta da yazıldığı üzere: “Emin olabileceğimiz sadece bir
tek şey vardır: yanılgı ve hayal bu dünyanın yegane itici güçleridir...”
Bu geceden sonra ise fedailer tam anlamıyla, ölmek için can atar hale
gelmişlerdir. Hasan İbn-i Sabbah’ın fedai olan askerlerine, ölümden
korkmamaları için yarattığı yapay cennet; Hasan İbn-i Sabbah’ın düşünce
tarzının, ileri zekasının kesin bir örneğidir.
Hasan İbn-i
Sabbah’ın zekasına bir örnek daha vermek gerekirse, Alamut kalesini ele geçirişinden
bahsedebiliriz. Hasan İbn-i Sabbah Alamut kalesine gitmiş ve kalenin sahibi ile
konuşmuştur. Belli bir ücret karşılığında kaleyi satın almıştır fakat kalenin
sahibi Hasan İbn-i Sabbah’tan, insanlara irtibarını zedelememek için bir hikaye
bulup onu anlatmasını istemiştir. Hasan İbn-i Sabbah bunun üzerine bir hikaye
yaratmıştır. Yüzbaşı İbni İsmail’in anlattığı hikaye şöyledir:
“Önderimiz
planını hazırlayıp Alamut Kalesi’ndeki Mehdi’yi ziyaret etti. Ona, ben bir
daiyim ve buraya huzur içinde inzivaya çekilmeye geldim. Bana surlarının
dışından en fazla bir öküz derisi büyüklüğünde bir toprak parçası satmanı
istiyorum. Bunun için sana beş bin altın veririm dedi. Tabii Mehdi önce
kahkahalara boğuldu. Bana bu kadar para verebilirsen sana istediğin miktarda
arazi veririm dedi. Karşısındaki bu fakir dainin söylediği miktarda para
bulmasına imkan vermediği anlaşılıyordu. İbn-i Sabbah elini cübbesinin altına
sokup bir kese altın çıkarıp saymaya başladı. Gözlerine inanamayan Mehdi şöyle
düşündü: ‘Surların dibinden bir karış toprak satmanın kaleye ne zararı olabilir
ki? Üstelik bir gecede zengin olacağım.’ Anlaşma sağlanınca elinde öküz
derisiyle indirilen Şahrud üzerindeki köprüden geçip kale surlarının dibindeki
kayalıklara ulaşır. İbn-i Sabbah sonra belindeki keskin bir bıçakla öküz
derisini ince kesitler halinde kesmeye başlar. Bu sırada yukarıda toplanan
askerlerle komutanlar aşağıdaki bu tuhaf yabancının ne yapmaya çalıştığını
anlamaya çalışarak boş gözlere izliyorlardı.
Ama hiçbiri dainin aklından geçenleri hayal bile edemezdi. Tüm deriyi
kesen İbn-i Sabbah şeritleri birbirine bağlayıp düğümlemeye başladı. Ardından
kayalıklara bir kazık çakıp bu şeritlerden birinin ucunu o kazığa sımsıkı
bağladı. Diğer ucunu da eline alıp surların çevresini dolaşmaya başladı. En
sonunda deri, tüm kaleyi içine alacak bir sınır oluşturdu.”
Hasan İbn-i
Sabbah kendini peygamber ilan etmiştir ve inanlara dini öğretiler veriyordur
fakat buna rağmen Allah’a olan bir inancı yoktur. Bu açıdan okuyucuyu şaşırtan
Hasan İbn-i Sabbah, her konuya dair geniş bilgileriyle okuyucuyu da dahil,
etrafındaki herkesi etkileyebilmetedir.
Destina
Ongun
Kaynakça
Bartol, Vladimir. “Fedailerin
Kalesi Alamut”, Koridor Basımevi. İstanbul, 2012.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Vladimir_Bartol
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder